Sözcüklerin kökleri

Kafa Kağıdı


Eskiden nüfus cüzdanları ağır ve büyük olduğu için feslerin altında taşınırmış. Bu yüzden "Kafa Kağıdı" denir




Afyonu patlamamak

Osmanlılarda ramazan ayında esrarkeşler oruç tutmak için içi afyon dolu kapsülleri sahur vakti yutarlarmış. Öğlene doğru kapsüller midede patlar ve etkisini gösterirmiş. Böylece hem oruç tutmuş olur hem de kafa çekerlermiş. Bir aksilik olup kağıtlar patlamazsa tiryaki kişi yoksunluk sendromuna girip huysuzlaşırmış. Bu yüzden, sinirli ve huysuz davranışlarda bulunanlara "afyonu patlamamış" denirmiş.


Haris - ihtiras



Arabistan çöllerinde develerin çok sevdiği bir diken türü vardır. Deve bu dikeni bulduğu zaman, büyük bir iştahla yemeye koyulur. Sabırsızca ağzını doldurduğundan bu dikenler, dili ve damağını kesmekte ve kanatmaktadır. Gelgelelim deve, kendi kanının tadını da çok sevmekte, yedikçe kanamakta, kanadıkça yemekte ve nihayet kendi kanında boğulmaktadır. İşte buna Arapça'da "ha-re-se" denir. Hırs, ihtiras ve muhteris de buradan türemiştir.





Dakika, saniye ve salise
Un elemekten zaman ölçmeye...

Vaktiyle Sivas'ta bir "dakik" fabrikası varmış. İlk okuduğumda hiç bir anlam verememiştim. Un fabrikası demekmiş. Dakik Arapçada dkk kökünden geliyor. Aynı kökten türeyen "Dakka" ufaladı, inceltti, "Dakik" ise ince, rafine, narin gibi anlamları içeriyor. Buğdayın inceltilmesi, rafine edilmesi gibi... 1391 yılında yayınlanan Gülistan tercümesinde (Saraylı Seyf) "incelik" olarak kullanılmış. İnce (iş) anlamı zamanla genişleyerek zaman birimi olup çıkmış... Dikkat kelimesi de aynı kökten türemiş. Zamanı kullanmada çok dikkatli olmak gibi...

Güncel anlamı olan "dakika" etimoloji sözlüğünde iki madde halinde açıklanmış. İlk maddede partikül, ince ayrıntı, nüans yazıyor. Günümüzde "Dakik" fabrikaları ortadan kalkarken bu anlamları da düşmüş gibi. Denizli kaynaklı 2013 tarihli bir haberde 150 yıl önce "İktisat Dakik Fabrikası" olarak hizmet veren Merzeci Un Fabrikasının restore edilerek Kültür merkezi yapıldığı yazıyordu. Dakikanın diğer karşılığı ise "derecenin ve saatin altmışta biri"...

Buraya kadar ilgi çekici. Daha enteresan olan İngilizcedeki "minute" kelimesinin de aynı macerayı geçirmiş olması.

"Minute" 15. yüzyılda "ince doğranmış" anlamında kullanılmış. Kökü Latincedeki "minitus" = küçük, boyut veya derece olarak çok küçük. Fiil şekli "minus" azaltmak, inceltmek, eksiltmek...

Matematikçi Batlamyus (MS 85-165) bir dairenin 360 derece olduğunu hesaplayarak altmışta birine "ilk küçük parça - Pars minuta prima" demiş. Bir derecenin veya saatin altmışta birine "minute" denmesi ise 14üncü yüzyılın sonlarını bulmuş.

Güneş, kum ve su saatinden sonra ilk kurmalı saat 1524 yılında Alman kilit ustası Peter Henlien tarafından yapılmış.

Saniye Arapçadaki "sani" kelimesinden türemiş ve "ikinci şey, ikincil" demek. İngilizcedeki "Second" kelimesinin kökü ise Latince "secundus". Tıpkı "sani" kelimesi gibi "sırada ve zamanda ilkinden sonra gelen, takip eden" demek.

Salise Arapçadaki "selase"den geliyor. "Üçüncü" demek. "İkincil" anlamına gelen saniye'ye nispetle türetilmiş. Salise 1876'da Ahmet Vefik Paşa'nın yazdığı Lugat-ı Osmani'ye saniyenin altmışta biri olarak girmiş ve sadece Osmanlıya özgün kalmış. Günümüzde tüm dünyada saniyeden küçük zaman dilimlerinin hassas ölçümü için onluk sistem kullanılıyor. Bu, zaman ölçümünün kısmen altmışlık, kısmen de onluk sistemle ifade edildiği anlamına geliyor. Dolayısıyla 1 "millisecond" saniyenin binde biri oluyor. 100 metre dünya rekorunun 9,578 saniye olması gibi...


Zamanı tanımlamada kullandığımız altmışlı sistemin kökeni Mezopotamya'ya uzanıyor. Bir günün 24 saat olması, saatin 60 dakika, dakikanın 60 saniye olması Sümerlerden kalan bir miras. Hesap yaparken parmak eklemleri arasındaki boğumları kullanıyorlarmış. Bir nevi "digital" sistem demek mümkün. Başlangıçta hesaptan kastedilen toplamadan ibaret. Başparmak diğer 4 parmaktaki boğumları saymak için kullanılıyor. Böylece bir elde 12, iki elde 24 boğum sayılıyor. Sayılan şey daha çoksa serçe parmak kapatılıp, saymaya yüzük parmağından devam ediliyor (+18). Üçüncü turda orta parmaktan sonrası (+12), dördüncü turda işaret parmağındaki 3 boğum, sağ ve sol eldekiler (+6) toplanınca hepsi 60 ediyor. Altmış sayısının 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20 ve 30’a bölünebilmesi diğer avantajlar. Böylece altmışlık sistem eski çağlarda gemicilere ve astrologlara büyük kolaylıklar sağlamış. Onlu sistem ise ilk olarak Romalılar tarafından kullanılmış. Gene parmak hesabına dayanıyor.


SPA
Şifalı sularla bakım ve tedavi, suyla gelen sağlık “Sanitas Per Aquam”
Latince "Spargere" kelimesinden gelir (çiseleme, serpme, sprey veya nemlendirme). Diğer bir görüş de Belçika'daki "Spa, Spaw" kasabasından geldiği şeklinde. Bu kasabanın Roma dönemindeki adı "Aquae Spadanee" imiş.


Bina okumak!

Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur...
Osmanlı döneminde, medreselerde öğretilen Arapça dersinin temeli "Emsele Bina" idi. "Bina" Arapça dil bilgisinde fiillerin çatılarını, "Emsele" de fiil çekimini içerirdi. Çok zor bir dersti. başarılı olamayanlar geri çevrilip yeniden "Bina" okumaya mecbur edilirdi. Zamanla bu durum bir deyim haline gelmiş.


Anadolu

Yunanca doğu anlamına gelen "anatole" kelimesinden türemiş. "Anatelien" doğmak, yükselmek anlamına geliyor. Anatolia doğu ülkesi demek. İlk defa 7. yüzyılda Doğu Roma'lılar, Ege'nin doğu
kıyısı ile Fırat nehri arasındaki Afyon, Isparta, Konya, Kayseri ve İçel yöresi için kullanmış.

Cumhuriyet
Cumhuriyet kelimesinin kökü Arapçaya uzanıyor. Kökündeki CMHR "bir araya toplanma, topluluk oluşturma" anlamına gelir. Bu kökten türeyen ve Osmanlıca'da 18. yüzyılda kullanılmaya başlayan cumhūr ise "cemiyet, toplum, kamu" demektir. Latince res-publica (kamusal olan, halk olma özelliğini kazandiran, halk egemenliği) ile Fransızca république sözcüklerinin Türkçedeki karşılığıdır. Oligarşi kavramının zıttıdır. Cumhuriyet, devlet başkanının halk tarafından seçildiği ve meşru kılındığı devlet şekli anlamında kullanılmıştır. Osmanlı Devletinde cumhuriyet fikrini ilk olarak 19. yüzyıl sonunda Genç Osmanlılar ve Mithat Paşa ortaya atmışlardır. Cumhuriyetimizin kurucu partisi CHP'nin programındaki ilk 3 ilkeden (diğerleri milliyetçilik ve halkçılık) birincisi olan Cumhuriyet "demokrasi, özgürlük, eşitlik bütünlüğünde yaşam biçimi" şeklinde tarif edilmektedir.


Cappuccino ve croissant
İkinci Viyana kuşatması sırasındaki Kalenberg savaşında yenilgiye uğrayan Osmanlı ordusunun çadırlarında çuval çuval yeşil kahve bulunmuştu. Bir İtalyan kapuçin papazı olan Marco da Aviano bu kahveyi acı bulan Almanlara tavsiyede bulunmuş. Kavurun, sonra toz edin, bal ve süt karıştırıp için, demiş. Bu şekilde pişirilmiş kahveye de o nedenle "cappuccino" denmiş. Viyana'ya Papa tarafından, katolik birliğine başkanlık yapması için gönderilmiş olan bu din adamını, daha sonra Papa 23. Jean aziz ilan etmiş. Kapucinonun yanında yenmesi alşkanlık olan "croissant" da bir ucundan gene 1683'teki Viyana kuşatmasına bağlanıyor. Osmanlı ordusunun bir gece hücumu, geceleri de çalışan Viyana'lı fırıncılar tarafından erken farkedilince yarıda kalıyor. Viyanalılar bunun şerefine "Osmanlı'yı yiyen batı"yı temsil eden yarım ay şeklindeki tereyağlı "kipferl"i yapıyorlar. Fransızlar da aynı tatlıya "croissant" adını veriyorlar.

Cehennem
Cehennem sözcüğü İbranicedeki “ge-hinnom” sözcüğünden gelmektedir. Ge=vadi, çukur, hinnom ise gözyaşı demektir. Başka bir kaynağa göre de Hinnom isim olarak kullanılmakta ve Ge-Hinnom, Hinnom vadisi anlamına gelmektedir. Burası Kudüs’ün güney ve güney batısında bir vadidir (Gehenna).

Gehenna, eski devirlerde (MÖ 8-6ncı yüzyıllar) İsrail Krallığı'nda yaşayan insanların çocuklarını ateşe atarak putlara kurban olarak sundukları bir yermiş. Baal ve Molek/Malik/ Moloch isimli tanrılara bu şekilde kurban verilirmiş. Bu tanrılar tüm Ortadoğu kültüründe (ayrıca kuzey afrikada Kartaca) yaygın olarak bilinen ve güneşle ilişkilendirilen tanrılardır. Kurbanların, güneşin ateşini kuvvetlendireceğine inanılırmış. Moloch’un semitik kökü kral anlamına da gelir. Fakat arkeolojik olarak bu kral veya tanrıya ilişkin bir bulgu yoktur. Sadece Amman’da (MÖ 1400-1250) bir mabed kazısında insan ve hayvanların ateşe atılarak kurban edildiğini düşündüren bulgular saptanmıştır.
Bir İsrail kralı tarafından uygulamaya son verilmesini takiben aynı bölge, şehrin çöplüğü olarak kullanılmış ve zamanla, ağır suç işlemiş kişilerin cesetlerinin, hayvan ölülerinin ve her çeşit çöpün atıldığı bir yer olmuş. Daha sonra bu çöpler yakılarak yok edilmeye başlanmış. İsa’nın yaşadığı dönemde bu uygulamaların devam ettiği bilinmekte ve İsa tarafından söylendiği ifade edilen bazı metinlerde, Hinnom Vadisi yine ateşli bir ceza yeri olarak anlatılmaktadır

Cezalandırılacak insanların kıyamet günü gideceği yer olarak gösterilen cehennem anlayışı, Zerdüşt dini, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık gibi dinlerde ortaktır.

Cennet, ingilizcede "paradise"
Persler köken olarak Hazar denizinin ötesinden gelen, ataları Aryan olarak bilinen Hint-Avrupalı göçebelerdir (Larry Gornick, Evrenin çizgi tarihi. 2010; s.263. Güneye indiklerinde gruplara ayrıldılar. Persler bu gruplardan birisiydi. Dinlerinde Belh’li Zerdüşt’ün öğretisine göre her şey iki ilkeye ayrılırdı: İyi ve kötü. İyi olan ateşle tanımlanırdı, kötü karanlıkla. Ölülerini gömmez veya yakmaz, doğaya bırakırlardı. En büyük günah yalan söylemekti. Fetihlerinden sonra Persler imparatorluktaki her çalı, ot ve bitkiyi evlerine götürdüler. Bunları “Pairideaza” adını verdikleri bahçelere diktiler. Cennet sözcüğü buradan türetildi.

Felsefe "Düşünbilim"
Yunancadaki phileo (sevgi, sevmek, peşinden koşmak, aramak) ve sophia (bilgi, bilmek, bilgelik, hikmet) kelimeleri birleştirilerek oluşturulmuş bir kelimedir. Filozofi bilgelik sevgisi, hikmet arayışı, filozof ise bilgeliğe ulaşmaya çalışan kişidir. Türkçemizde ise Felsefe; varlık, bilgi, gerçek, adalet , doğruluk, akıl ve dil gibi konularda genel ve temel sorunlarla ilgili çalışmalardır. Felsefe, düşünce bilimi olarak da bilinmektedir.

Filistin ve Filistinliler
Filistin kelimesinin kökeni Yunanca Philistia sözcüğüdür ve Filistinlerin yurdu anlamına gelmektedir.

Ege denizi çevresindeki topraklarda, Ege’deki adalar ve Giritte Pelasg adı verilen insanlar yaşıyormuş. MÖ 1400’lerde Yunanların Giriti işgal etmeleri üzerine adadan ayrılan bu denizci halklar, antik Filistinliler (İng: Philistines) önce Mısır’a saldırmış, yenilmiş ve Kenan kıyılarında, Tel Aviv-Yafa ve Gazze arasındaki küçük bir bölgeye yerleşmişler. Antik Yunan yazarlar bu bölge için ilk kez Philistia ismini kullanmışlar. Sonra yaklaşık birbuçuk asır zarfında Filistin'in çoğunu ele geçirmişler. Demir ve savaş arabalarıyla daha donanımlı olduklarından İsraillileri ilk savaşlarında bozguna uğratmışlar. Savaş bittiğinde Filistinliler kutsal ahit sandığını ele geçirmişler (Larry Gornick, Evrenin çizgi tarihi. 2010; s. 169). israil’in en kutsal varlığı olan bu masif, süslü tahta sandık içinde Musa yasaları varmış. Bunun için “Filistin” kelimesi İngilizcede “hiçbir şeyi kutsal saymayan biri” anlamına gelir (The American Heritage Dictionary: A smug,ignorant, especially middle class person who is held to be indifferent or antagonistic to artistic and cultural values. Philistinizm; Smug conventionalism "the contrast between intellect and philistinism" Richard Hofstadter). Bu dönemde III. Ramses tarafından paralı asker ve kale muhafızı olarak kullanılan ve Mısır'da Peleset olarak bilinen kişilerin de Filistinli olduğu kabul edilir.

Herald (ing); haberci, müjdeci Atina’da kullanılan haberciler. Savaş zamanında bile, özel bir asa taşıyan habercilere dokunulmazdı. Herald, Yunan habercisi anlamına gelir.

İsrael
Tanrı ile güreşen veya tanrının kulu

Kamikaze
Japonca anlamı: "tanrısal rüzgar, ruhani rüzgar veya kutsal rüzgar, ilahi rüzgar" aslı ve resmî adı: Tanrı Rüzgarı Özel Saldırı Birliği. II. Dünya Savaşı sırasında Japon İmparatorluğu'nun Müttefiklere karşı intihar saldırısı yapan havacılarına verilen ad.

Laiklik ve sekulerizm
Eski yunanda 5 sınıf halk vardı. Ruhban sınıfına dahil olanlar “kleros veya klerikos” olarak tanımlanırlardı. Diğer sınıflar; soylular (aristos), orta sınıf (demos), köylüler ve tarımla uğraşanlardı (yorgos). Bu sınıflara dahil olmayan diğer köle, kadın, çocuk ve yoksul insanlar ise “laikos” idiler. Yurttaş bile sayılmazlardı. Fransız devrimi sırasında da aydınlar, toplumsal desteği laiklerde bulmuş ve devrim başarılı olduğu takdirde onlara yurttaşlık vaadetmişlerdir. Bu nedenle de kilise tarafından din düşmanı "laikçi" ilan edilmişlerdir. Bazı kaynaklarda ise ruhban sınıf dışında kalanların tümüne "laikos" dendiği belirtilmektedir. Laikos sözcüğünün kökü “halk” anlamına gelen “laos” sözcüğüdür. Laikos Latincede “laicus” olmuş ve Fransızca üzerinden Türkçeye” laik” olarak geçmiş. Ziya Gökalp bu sözcüğün karşılığı olarak “ladini, din dışında kalan” kullanmış.

Sekülerizm ise latincede "dünya" anlamına gelen "saeculum" sözcüğünden türemiştir. aynı zamanda nesil, periyot anlamına da gelir. Türkçede "dünyacılık" sekülerizm anlamında kullanılmaktadır (TDK). Teokrasinin zıttıdır.

İnsan, kişisel olarak "laik" düşünce yapısına sahip olabilirse de, laiklik, daha çok devlet yönetimi ile ilgili bir terimdir. Devletin bireysel din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alması anlamına gelmektedir. Seküler devlet ise farklı olarak, din konusuyla ilgilenmez. Halk egemenliği, inanç ve diğer özgürlükler benimsenmiş ve tam olması gerektiği gibidir. Bir anlamda çağdaşlıktır. Laik devlet ise din olgusuna ilgisiz kalamaz. Laik devlet, laik düzenini ve gücünü aldığı halk egemenliğini korumak için dini sürekli denetlemek zorundadır (Toktamış Ateş, Dünyada ve Türkiye’de Laiklik, 1994)

Mısır "Egypt"
Mısır (Arapça: Mısr/Masr)
Mısır adı dünya literatüründe iki ana isimle anılmaktadır. Eski Mısır dilinde bu ülkenin antik adı olan Kemet'ten (km (hieroglif), km.t) türeyen Kopt/ El-Kopt ile bu ülkeye İbranilerin verdiği Mizraim sözcüğünden türeyen Mısr'dır (arapçada masr olarak okunur). Mısır adı, Hitit kaynaklarında da Miziri şeklinde geçmektedir.

Avrupa dillerinde kullanılan “gypt” ve “gipt” kök harfleri, qıptî / kıptî kaynaklıdır ve El-Kopt sözcüğünden türemiştir. Qıpti Mısır'daki hristiyanlara verilen isimdir. Kopt dili veya Kıptice'nin yazımında Yunan harfleri kullanılır. 

Başka bir kaynağa göre; “Mısır” ismi üç harften oluşan bir isimdir. Bunlar, “Mim” (M), “Sad” (S) ve “Ra” (R) harfleridir. Buna göre her harf, ülkenin geçirdiği ve ülke halkının yaşadığı bir tarihi süreci anlatmaktadır. İlk harf olan “mim” meşakkati, ikinci harf olan “Sad” sabrı simgelemektedir. “Ra” ise refah anlamına gelmektedir.

Nabucco
Chaldea hanedanından Babil kralının adı olup, özellikle tapınaklar, yollar, sulama kanallarının yanı sıra karısı Semiramis hatırına M.Ö. 7. yüzyılda Babil'in asma bahçelerini inşa ettirdiği söylenen II. Nebukadnezar'ın diğer bir adı.
         Nabucco, Verdi'nin 1841 tarihinde tamamladığı yahudilerin Babil’den kendi yurtlarına geri dönüşünü anlatan eseri. Ayrıca, Verdi’ye ilk büyük başarısını getirmiş.

Oedipus 
Thebes’te Kraliçe Jocasta ve Kral Laios zamanında bir lanet var. Yıllar önce Pelops’un (Pelopones yarımadasına ismini veren) oğullarından birini kaçırmış. Pelops da “seni kendi oğlun öldürsün” diye onu lanetlemiş.Jacosta oğlan çocuğu doğurunca, Laios onu bir dağın tepende topuklarına kazık çakıp bırakmış. Çocuğu çobanlar kurtarmış. Şişmiş ayak (Oedipus) adını vermişler. Geri dönüp Jacosta’nın eşi olmuş (kompleks!!)
  

Orangutan
Orangutan adı, Malezya ve Endonezya dillerine özgüdür ve "orman adamı" anlamına gelir "orang hutan". Orangutan, Malezya'nın Sabah eyaletinin resmi simgesidir.
İnsangiller veya Büyük insansı maymunlar (Hominidae), maymunlar takımının insansılar (Hominoidea) üst familyasına dahil bir familyadır. Familyanın dört cinsi iki ayrı alt familyaya bölünür; Bunlar, Ponginae alt familyası bünyesinde gruplandırılan Pongo (orangutan) ile Homininae alt familyası bünyesinde gruplandırılan Gorilla (goril), Homo (insan) ve Pan (şempanze) cinsleridir.

Parlemento
İtalyanca'daki "parlare = konuşmak" kökünden türetilmiş bir sözcüktür. Konuşulan yer anlamına gelir. Ayrıca Fransızca'daki "parler = konuşmak" ve "mentir = yalan söylemek" fiillerinin birleşimi olduğuna dair de bir rivayet vardır!!!


TAKSİM
Taksim suyu tesisleri, İstanbul’da Rumeli yakası sahillerinin ve Beyoğlu - Galata civarının su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış bir içme suyu toplama ve dağıtım merkezi. Yapımı 1731 senesinde başlamış, giderek kapsamı genişletilerek, yaklaşık 1839 senesine kadar sürmüş.
Sular İstanbul çevresindeki çeşitli kaynaklardan toplanarak, bentler ve su kemerleri yoluyla bugünkü Taksim meydanında bulunan depoya geliyor. Bu deponun hacmı yaklaşık 1200 m3. Deponun önündeki taksim odasına “Maksem” deniyor. Su maksemden şehre dağıtılıyor. Taksim meydanı, adını bu depolama ve dağıtım sisteminden alıyor. Halen, su deposu ve maksem bir sanat galerisi olarak kullanılmakta…

Trajedi
Eski Yunanın kuzeyinde Dionysos şarap veya bağ bozumu tanrısı olarak bilinirdi. Onun adına düzenlenen bağ bozumu şenlikleri sahne oyunları veya tiyatronun başlangıcı sayılabilir. Bu şenliklerde tanrıya bağlı köleleri simgeleyen bir koro bulunmaktaydı. İlk dönemlerde korodaki oyuncular teke derisi (tragoi) giyerek sahneye çıkıyorlardı. Atinalılar gösteriye bu nedenle “keçi şarkısı  = Tragoida” diyorlardı (tragos= keçi, oidie= şarkı, türkü). Bu festivallerde Dionysos'un yeniden doğuşuna dair kanlı bir dram da danslarla sahneleniyordu. Efsanelere göre Dionysos çocukken paramparça edilmiş, sonra mucizevi şekilde yeniden doğmuştu. (Mısır tanrısı Osiris gibi... Orada da kraliçe ISİS cinsel organı dışında tüm parçaları bulur, diker ve Osiris’i canlandırır). Başka bir kaynağa göre de annesi Semele Dionysos'u 7 aylıkken düşürür, Zeus onu kurtarır ve baldırında saklar. 

Türk
Orhun Yazıtlarında Türk sözcüğü çoğu yerde Türük olarak yazılmaktadır (D.Perinçek, Bilim ve Utopya, 2010;sayı 196,s:18). Türük muhtemelen daha sonraları Türk şekline dönüşmüştür. Türük sözcüğü, kimi bilim adamlarınca türemiş, çoğalmış anlamıyla açıklanmaktadır. Thomsen ise Türük'ün Töreli (törük), yani hukuka sahip anlamına geldiğini belirtmektedir... Töre kavramı kabile toplumunda anane anlamına gelirken, siyasal örgütlenmenin, yani devletin oluşumuyla hukuk, kurum anlamı kazanıyor. Türeme ile töre sahibi olma, birbiriyle hem kökenbilim, hem de toplumsal açıdan bağlantılıdır. Türeme kaçınılmaz olarak bir düzenlemeyi, bir töreyi gerekli kılmaktadır.
  • Türk bodun ilinin, törünin kim artty? (Türk bodununun (kavminin), siyasal teşkilatlanmasını ve kurumlarını kim yıkardı?) 
  • Olurupan, Türk bodunıng ilin, törüsin tuta birmiş, iti birmiş. (tahta oturarak Türk bodunun ilini, töresini yönetivermiş, düzenleyivermiş.)
Ulufe

Arapçada alaf, yulaf anlamına geliyor. Çoğulu ulufa; hayvan yemi olarak verilen ot, yonca. Ondördüncü yüzyılda sipahilerin hayvanları için ödenen yem parasına ulufe denmiş. Daha sonra, yaklaşık 17nci yüzyılda, padişah hizmetinde bulunanlara, yeniçerilere, belli zamanlarda ödenen ücret anlamına kullanılmaya başlanmış.


Uygarlık
Yalnız Türkçe'de değil, diğer dillerde de kent sözcüğü ile uygarlık sözcüğünün aynı kökten gelmesi anlamlıdır (D.Perinçek, Bilim ve Utopya, 2010;sayı 196,s:18) Latincedeki civil ve arapçadaki medine sözcükleri, civilisation ve medeniyet kavramlarının kökleridir. Cumhuriyet döneminde medeniyet sözcüğüne karşılık olarak Türkçemize giren uygarlık kavramı da "Ur/Ogur" kökünden türetilmiştir.
...Ogur "boy/aşiret" anlamına gelen og/ok sözcüğünün çoğuludur. Oğul, oğlan, oğuş gibi kan bağını dile getiren sözcüklerin kökleri de aynıdır. Ogur adına ilk kez MÖ 3. yüzyılda Çin kaynaklarında rastlanıyor. 

... Ur da tıpkı or kökü gibi Sümerlerden beri hep kentleşme ve devletleşme süreçleriyle bağlantılı anlamlar taşıyor. Örnekler; Ur: Sümer başkenti, Ur-uk: başka bir kent, Ur-kum: Sümer hükümdarı, Asur: Mezopotamyada kurulmuş bir devlet, Urartu: Hurrilerden gelen, doğu Anadolu'da hükmetmiş, Türkçeye benzeyen bir dil konuşan kavim, Urmiye: İran'da bir şehir, Tuğur/uygur: Ur sözcüğü ile bağlantı kurularak açıklanan Türk kavminin adı.
...Ur, Or, Ör sözcükleri Türkçe'de aynı köktür ve örgütlenme kapsamındaki kavramlar bu kökten türemiştir. Or/ordu, orta (yeniçerilerdeki), orta (merkez), ortak (merkezde toplananlar, birleşenler), orun (mevki, makam), örgü, örgüt vb. Hint-avrupa dillerinde de, örgütlenmeye ve devlete ilişkin terimler genellikle Latince kökenlidir. Örnekler; organ, organisation, order, ordnung (almancada düzen) vb. 

Wikipedia - wikileak
"Viki" Havai dilinde hızlı anlamına geliyor. "pedia" da ansiklopedinin pedisi... Bu durumda wikileak, hızlı sızıntı oluyor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder