Mavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mavi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2015 Çarşamba

MAVİ, GRİ VE KARA

(Mavi gezi notları, Gökova 2015)


Yaz her sene buraya bizden önce gelir ve yatağımızı hazırlar...

Sisi, soğuk ve pusu dürüp bir sandığa kapatır. Dolaptan en güzel yeşiller ve sabun kokulu anılar çıkar. Yaz, mavi çarşafını öyle bir havayla savurarak yayar ki tüm deniz kuşları kanat çırpmadan uçar. Kıyı kasabalarında erkekler sıcak hasretlere uğurlanır. Güverte tuzlu suyla yıkanır, son yolcu biner, grandiye bir martı konar, mavi gezi başlar…

Mayolar giyilir, deniz, güneş, rüzgar, tekrar deniz, bu koy senin, hayır benim, sofra kurulur, çaylar demlenir, rakılar açılır, sohbet başlar. Konu başlığı "jubiledir". Kimin veya neyin jubilesi olduğu anlaşılmaz. İkinci konu anahtarın nerede olduğudur. Bilen kişi Engin abidir. Kendisi aynı zamanda ağır abidir. Nasıl bilinmez, konu derinleşir, gırtlak-yutak derken, abim literatüre yatay geçiş yapar, vidalar gevşer. Tavuklar pişmiş, köpekler bağlanmıştır. RTÜK akşama geleceğim der, Dilber Ay mutfaktan bir tava kapar, çarşıya kadar kovalar…

Sonrası malum. Balıklar kah denizde, kah ızgarada, karides tavada, az yiyelim, az içelim, tavla, Ayşe Musa’yı yener, tekrar deniz, alışınca ısınıyor (veya girince güzel), yüz, gel, kuru, yan, gene yüz, gene üşü, havlum nerde, mandal yok… Mavi böyle başlar. Sonrası hep aynı gibi gelir, fakat her sene özeldir…

Masa donanır, Gönül denizden en son çıkar, Yalçın telaşlanır, Musa sırtüstü gelir, Füsunun yeri ayrılır, Abbas 10 puan daha alır. Basamaklara tek tek basılır, son basamakta nefes alınır, peksimet ıslatılır, açık çay, sade kahve, az lokum, deniz, yüz, üşü, in, çık, gir çık, kadehler dizilir, limonlu votka, kadehler kalkar, rakı, az şarap, jaklinin memesi, Jale mumları üfler, derken şarkı defteri çıkar, aksak ritm gevşer, türküye geçilir, ritm hızlanır, çökertmeden çıkılır... 

Musa ve Kamile evlenir. Postacı kapıyı 38 kere çalar.  Gelin tacı inciden, mektup Gönüldendir. Hikaye de…  Anlattığı, sevdanın kısa tarihidir.

Mavi böylece devam eder. Mazıda +1, Akbük, İngiliz limanı, yedi adalar, deli sarpa, yıldız, yıldız kaydı, ay çıktı, nerden çıktı, kim horladı, sinek ısırdı, arı geldi, arı gitti, İlhan’ın sırtı, Ayşe’nin dizi, Zeynep’in ayağı, İnci’nin bileği, şişti, şişmedi, Kamile çıktı, Jale çıkamadı, fangri, lagos, vesaire vesaire... Upwords biter, Musa türkülere İlhan mülksüzlere döner, Sonuçta şampiyon Yalçın’dır, gerisi teferruattır... 

Yedi gün hızla geçer. Son gece herkes aynı rüyayı görür. Bir milyon papalina gelmiş, tekneyi kucaklamış! Kim inanır? Sabah olur, gerçek dünyaya dönülür. Uçak havalanır. Mavi uzaklaşır. Renkler yavaş yavaş solar. Gri ve kara saklandıkları ağaç kovuğundan çıkar… 

6 Eylül 2014 Cumartesi

BÜTÜN SUÇUMUZ SEVMEK!*


"Suçlu" diyorlar...,
Biz bir şey yapmadık Hakim Bey!
Ne yaptık, ne de yapanı gördük...
Bir adam karısını vurmuş
Bir kadın kocasını kesmiş
Bir düğünde on kişi ölmüş
Üç kız evden kaçmış
IŞİD Irak'a girmiş
Üç yüz kişinin kafasını kesmiş
Obama kulaklarını çekmiş
Ne gördük, ne işittik...
Seçim olmuş.
Cumhur, başkanını seçmiş
Haşaa, biz seçmedik Hakim Bey!
Birisi bizi suçlamış
Şeyimden aşağı, afedersin Hakim Bey!
Kırgındık, umutsuz ve kızgındık...
Ayrıca denizdeydik Hakim Bey! Dalgalar ve papalina, lagos ve çipura şahidimdir...
Tekneye çıkmış, uzanmıştık...
Bulutlar ve rüzgar da oradaydı...
Dünya saatte yüz yedi bin kilometre hızla gidiyor, kuzey doğuda yıldızlar kayıyordu...
O iki Çin feneri ve mehtap şahidimdir, Hakim Bey!
Sabah erkenden kalkmış, Gökova'ya yelken açmıştık. Osman ve Halil Kaptan ve Serdal şahidimdir...

Biz bir şey yapmadık Hakim Bey! Ne gazete okuduk, ne TV seyrettik... Mutluyduk Hakim Bey.
Binerken de mutluyduk, inerken de mutluyduk... Suçumuz maviyi sevmekti Hakim Bey! Bütün suçumuz sevmek... Cezamız neyse razıyız!

* Mavi gezinin son günü "Kaya Güneri" guletinin seyir defterine yazılmıştır. 



12 Eylül 2013 Perşembe

İNSANCA ŞEYLER

(Bodrum, Ağustos 2013)

Her şeyi bilen mavi balık tembel tembel gerindi. Bir yıl daha yaşlanmıştı. Gözleri yeşil balığı aradı. Göremedi. Biraz yüzüp adanın ardına bakmaya niyetlendi, vazgeçti. Sırtının orta yerindeki ağrı keyfini kaçırdı. Eti mi, yoksa kemiği mi ağrıyor, anlamadı. “Kılçık erimesi” dedi. Soğukta kılçıkları sızlıyordu. “Güneye inmek lâzım…”
Son bir defa sahile kulak verdi… İnatla çocuklarını sudan çıkarmaya çalışan babalar ve inatla denizden çıkmayan çocuklardan başka kimse kalmamıştı. İskelede oturan yaşlı bir kadınla, fırfır mayolu, pembe gözlüklü bir kız dikkatini çekti. Kadın gazetesini bırakıp gözlüklerini çıkardı.
Pembe gözlüklü kız, yakın gözlüklerini silen kadına sordu:
Aneaane, aneaane; babam annemi mi dövsün, beni mi dövsün?”
Mavi balık kulaklarına inanamadı. Birine söylesem uyduruyorsun der dedi, sinirle gerindi. Sırtı kuyruğuna kadar pul pul oldu. İnsanlar anlaşılmaz yaratıklardı. Bu nasıl bir soruydu? “İnsanlık hali” dedi. İnsan olmadığına sevindi.

Demek ki dedi, baba anneyi dövüyor. Baba kızını da dövüyor. Ya da baba anneyi dövüyor. Kızını seviyor. Kız anneyi seviyor. Babayı da seviyor veya sevmiyor. Kız babaya beni döv diyor. Babam beni dövmez diyor. Baba geliyor, ikisini de dövüyor. Bu artık normal bir şey olmuş. Yemek gibi, içmek gibi… Kız anneanneyi merak ediyor. Niyeti anneannenin kimi daha çok sevdiğini öğrenmek! Kızını mı, yoksa torununu mu? Anneni dövsün derse, onu sevdiğini anlayacak! Seni dövsün derse, annesini kıskanacak!


Dayak, dövmek, vurmak bilmediği şeylerdi. Bir de zorbalık, zulüm, cefa, eza, çile, işkence gibi şeyler vardı. Aklı karıştı. Tekrar çocuğa bakıp aklını ve konuyu toparladı. "Sadece çocuk" dedi. Ana, baba ve çocuk! Demek ki bazen birisinin diğerini dövmesi gerekiyor. Bildiği başka durumlar da vardı. Kadın ve erkek, kız ve oğlan ve diğer oğlan… “Erkektir, döver” demişti bir gün bir kadın, bir başka kadına… Buna “Deneyim” deniyordu ve deneyim, balıklar için de önemliydi.

Deniz kıyısı insanların birbirine verdiği sözlerle doluydu. “Sensiz yaşayamam” diye yemin etmişti bir gün bir oğlan, bir kıza… Yaşadığını balık gözleriyle bile görmüştü mavi balık. Başka bir gün, başka bir oğlan, başka bir kızı çok seven ve de sevmekten dövesi gelen oğlan; “seni yâr etmem başkasına” demişti. Falezlerin dibine düşen kız, o kızdı. Sonra dalgaların kayalara çarptığı bir başkasını anımsadı... İtilen veya itilmiş, kalpleri kayalara çarpmadan çok önce kırılmış kızlar… Çok sevmişlerdi ve çok ölmek istemişlerdi.

İnsanca şeyler!” dedi, rahatladı. Bunlar balık âleminde rastlanmayan şeylerdi.

Denizlerin bütün sırlarını ve diğer her şeyi bilen mavi balık, yavaş yavaş yüzerek güneye döndü. "Bodrum'un denizi böyledir" diye mırıldandı. "Dalga dalgadır. Bir soğuk, bir ılık, ama hiçbir yeri sıcak değildir". Kara Adayı geçti, meteor çukuruna uzaktan baktı. "Tepeme biri düşebilir" dedi. 
Bir bilenin dediği gibi: Balıklar düşünmez. Onlar her şeyi bilir!

Ertesi gün denize inen yolda, kara gözlü baba, pembe gözlüklü kızına sordu:

"Benimle olduğuna mutlu musun yavrum?"

Mavi balık bu soruyu saçma buldu. "İnsanlar..." dedi, "saçma sorularda üstlerine yoktur..." Kafasını iki yana sallayıp geldiği yere, Gökova'ya yöneldi. Pembe gözlüklü kızın cevabını merak etmedi...




Ps. Mavi balığın sadece yarısı, yani balık kısmı gerçektir. Mavi balığın hikayesindeki pembe gözlüklü kız, babası ve söyledikleri ise tamamen gerçektir. Bir çocuğun böyle bir soru sorabileceğine hala inanamadığım için okurlara da gerçek dışı geleceğini düşündüm. Açıklamamın sebebi ve hal-i pür melalimiz budur.

2 Ağustos 2012 Perşembe

MAVİ BALIK YEŞİL BALIK BEYAZ ADAM


Yeşil balık mavi balığa sordu;
- İnsanlar neden hem seviyoruz derler, hem terk ederler?

Mavi balık cevap verdi;
- Çünkü hep onları beklediğimizi bilirler.
Yeşil balık sordu; Ya balık hafızalıysak, ya unutursak?
-       Biz unutsak, onlar unutmaz, çünkü özlerler…

-      Özlem nedir?
Mavi balık dedi ki; özlem mavidir. Yeşil balık anlamadı.

Mavi balık devam etti; Ne zaman maviye gelseler, çok özlemişiz derler. Bak bu gelenler, özlemle gelenler!


Yeşil balık gelenleri tanımadı. O zor tanır, kolay unuturdu. Her şeyi bilen maviydi. Denizlerin bütün sırları ondaydı. Kancaların yenmeyeceğini ona mavi balık öğretmişti. 

      -       Nereden biliyorsun? diye sordu...
-      Bilirim dedi, mavi balık. Beynim yalnız bana yeteni bilir. Ama kalbim ondan ötesini bilir. Kalp bilinmeyeni bilir, görünmeyeni görür. Her insanın kalp atışı farklıdır.  Kalplerinden yayılan dalgalar onların kimliğidir. Teknelerin ardındaki iz gibidir.

-       Zamanla sönüp kaybolmaz mı?

-       Hepsinin değil. Ne kadar tutku varsa kalplerinde, o kadar kalıcıdır izleri de…


     Evet, 33 sene sonra tekrar Gökova'dayız. Kara bir ten, kapkara sakallar ve gümrah saçlarla ayrıldığımız Gökova’ya, beyaz saçlar, beyaz sakal ve beyaz bir tenle geri döndük. Bu cümlenin öznesi erkeklerdir. Kadınlar gittikleri gibi döndüler. Hacım olarak da hiçbir fark görülmemiştir. Bu son, fakat en tehlikeli cümlenin öznesi hem kadınlar, hem erkeklerdir. Zaman geçse de dikkat çeken bir hacım artışının olmamasının sebebi, son teknenin “Büyük Yunus” nam tekneden, Büyük Yunus’un da rahmetli Elçin kaptanın “Ali baba” adlı sünger teknesinden birer sıklet daha büyük olmasıdır. Hepsine aynı rahatlık ve keyifle sığdık. Görecelik kuramını hizmetimize sunan Einstein ustayı saygıyla andık. 


Yeşil balık mavi balığa sordu:
- İnsanlar bizi sever mi?
Mavi balık; severler, dedi. Hem severler, hem yerler. Yedikçe daha çok severler.
Yeşil balık irkildi, yüzgeçleri diken diken oldu; nasıl yani?
Mavi balık; İnsanlık hali, dedi. İnsanlar sevdiklerini “yerim seni” diye severler.
Yeşil balığın kafası karıştı.
- Seviyorlarsa neden kafamıza patlıcan attılar?
Mavi balık; görmedim dedi. Ben o sırada pilav yiyordum…


İtiraf ediyorum. Yemekte karnıyarık vardı. Patlıcanı, ama sadece dibini, balıklara ben attım. Kafasına atmadım. Kafasına deyince kötü oluyor sayın hakim. İtiraz ediyorum sayın hakim. Sonra bir tane de Ayşe attı. Önce Kamile başladı, tam kafasına attı sayın hakim, şikayetçiyim. Pilavı da İnci döktü. Pilavın hepsi dibe indi. Suçluyuz, pişmanız, hayır suçluyuz ama pişman değiliz. Hakim bey, veya hanım, sayın hakim, bizi hapsedin. Ama Gökova’ya hapsedin. Ömür boyu olsun. Şartlı tahliye olmasın. İyi hal de olmasın. Yanımdaki hücrede Jale olsun. Ömür boyu hapis olsun. Ama illa ki Gökova’da olsun.


Gökova’da hapis fikrine aklım iyice yattı. Hep beraber yatarsak dert olmaz. Fena fikir değil. Çakıl taşlarından “upwords” yapar oynar, oltamızı ekmekle, voltamızı kefal, akya ve karagözle atarız. Demokratik hak ve özgürlükler için tutsak yunuslarla dayanışma yapar, yunus balığı gibi yüzeriz.  Kaçış planı yapmayız. Her gece mehtaba çıkar, cezamız neyse çekeriz. Patatesleri damıtıp kaçak votka yaparız. İçine de limon katarız. Kafayı bulunca Halil’im, Çökertme’den çıkarız Halil’im, ipek de mendilimi Halil’im, mor rüzgara salarız Halil’im…