Nükleer enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nükleer enerji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Mayıs 2015 Salı

İlhan NewYork'tan bildiriyor!



15 Nisan 2015;
Kâr amacı gütmeyen araştırma ekibi “Disaster Accountability Project”, olası bir felakete karşı “Indian Point” Nükleer Enerji Santralinde acil durum planı oluşturulması gerektiği konusunda uyardı, stop…

9 Mayıs 2015;
New York’a 80 km uzaklıktaki “Indian Point"  Nükleer Santralinin üçüncü ünitesinde yangın çıktı stop...


Altı yıl önce aynı santral Federal denetçilerden üst üste beş kez en yüksek düzeyde güvenlik notu almış, stop…

10 Mayıs’ta yetkililer; … Üçüncü ünite güvenli bir şekilde kapatılmıştır stop, durum stabildir stop, halkı tehdit eden bir durum yoktur stop…

Diğer yetkililer stop; nükleer olmayan tarafta trafo arızası olmuş stop.

Yerel gazeteler haberi “tehlikesiz” olarak yorumladı, stop…

11 Mayıs’ta yetkililer; …"Hudson Nehri’nde yok denebilecek kadar az etkilenme gözlendi" stop…

Ne kadar yakıtın nehre sızmış olduğu söylenmiyor stop… Binlerce galon yağ sızıntısından bahsediliyor, stop...

Ana akım medyası haberi hala duymadı stop. Veya ulaşılamadı stop, ya da haber ana medyada görülmedi stop…

Robert Kennedy Jr: ‘Indian Point” hakkında ne kadar çok öğrenirseniz, kapatılması gerektiğini o kadar çok bilirsiniz’’ demiş, stop…

New York Valisi; “Şüphe yok ki yakıt Hudson Nehri’ne sızmıştır. Ne kadar bilmiyoruz” dedi stop. “Şanslıyız ki bu büyük bir vaka değil” stop. “Fakat acil durum protokolleri önemli” diye ekledi, stop…

Aynı Vali daha önce: "Indian Point vuku bulmayı bekleyen bir felakettir’’ demiş, stop…

Santrale 80 km uzakta 20 milyon insan yaşıyor stop…

Bir “Greenpeace” yetkilisi her on yılda, dünyada bir nükleer katastrofi yaşandığını belirtti, stop…

12 Mayıs 2015;
Uçağımız New York’a indi, stop… Pasaport polisi neden geldiğimizi sordu, stop…

Hudson nehrinde gezeceğiz stop… Ellis, Özgürlük Adası filan, stop… Geçen sefer Sandy Kasırgasına denk gelmiştik, stop… Bu sefer de nükleer santralin patlamasını bekledik, stop... Patlamadıysa da sızmasını stop...

Gözüne gözüne parlamadıkça, stop, insan neyle karşılaştığını anlamıyor Stop!…


9 Mayıs 2015 Cumartesi

GENE NÜKLEER!




Bu nükleer konusunu yalnız bırakmaya gelmiyor. Balık hafızalı politikacılara ve bazı çok bilmişlere sık sık hatırlatmak gerekiyor. Fakat ne yazık ki onların bu tip yazıları okumaya vakitleri yok. Onlar hesap-kitap adamı! Düz yazı onları yorar...

Bu durumda oturup kendi kendime mırıldanmaktan başka yapabileceğim bir şey yok...
Nerede kalmıştım?

2013 Ekiminde nükleer santraller hakkında bir yazı yazıp, konuyu "Alo fetva" hattına havale etmiştim; 
"İlle de patlaması şart değil, varlığıyla bile çevre sorunlarına yol açacak santrallerden kötü kokular yükselmeye başladığında vebali kimin boynuna dolanacak? Kim cehennemlik olacak? İnatla bu santralleri yapma kararı verenlerden birisi mi? Yapanlardan birisi mi?"
Fetva hattı, siyaset ve İstanbul'un göbeğinde Kâbe inşa eden, kutlu doğum haftasını kutlu Kur'an pastası yiyerek kutlamaya kalkan akl-ı evveller ile uğraşırken benim yazımı görmemiş olmalı. Sonra malum, siyaset, seçimler filan... Ayar bekleyen bir sürü sorun; Kadın etine sos tarifleri, kızların evlenme yaşı, kadınların etek boyu, Alevilik inancını hakir görmenin 50 tonu, TEOG'da çocuklara sorulacak sınav soruları, Namaz eğitiminin örümcek adamla mı yoksa yarasa adamla mı yapılacağı vesaire vesaire...
Memlekette intihar etmesi gereken bir sürü insan varken, gitti gene bir Japon kendini öldürdü. Üçüncü Boğaz Köprüsü inşaatında çalışan sorumlu bir Japon mühendis intihar etti. Hangi saikle canına kıydı, tam olarak anlaşılmadı.

Artık "anlaşılmayan" şeyleri anlamaya çalışmıyorum. Onları kendi kaderlerine terk ettim.

Örneğin;
  • İhalenin neden Çernobil felaketinin sorumlusu şirkete verildiğini, tecrübelerinin neresinden faydalanılacağını pek anlamadım.
  • Rusların yapacağı işlerin kimin tarafından denetleneceğini anlamadım. Birisinin denetleyip denetleyemeyeceğini de anlamadım! "En güvenilir" olacak diyorlar. Fukuşima'yı ya da Çernobil'i yaparken "en güvenilmez" diye mi yaptılar? Anlamadım...
  • Aldığımız doğal gaz bizim değildi. Uranyum da değil! Sonuçta ülkenin tüm enerjisi Rusya'ya bağımlı olacak. Bu "yumurtaları aynı sepete koymak" olmuyor mu, anlamadım!
  • Rusların atıkları neden kendi ülkelerine almadığını anlıyorum. Fay hattını filan boş verelim, fakat atıkların neden Akkuyu'da saklanacağını anlamıyorum. 
  • Ruslar bu işten "yap, işlet, sahiplen" gibi örneği olmayan bir yöntemle "garanti" para kazanacaklarsa, kaza durumunda neden hasarın sadece binde birinden sorumlu oluyorlar? Hasar masraflarını neden Türkiye, yani ben ödüyorum?
  • Ülkede ikide bir elektrik kesiliyor. Kedilerden başka ciddi bir sebep bulunamıyor. Uranyumun soğutulmasını sağlayacak sistemde elektrik kesilirse hangi kedi hesap verecek? Tekir kediler mi? Sarman kediler mi?
  • Santralin hidrolik sistem ihalesini kazanan firmanın başkanı milletin ırzına geçeceğini açık açık söylemişti. Bu sapıklara muhtaç kalmamız bir kader mi? anlamıyorum.
  • 40 yıl sonra kapanma ve söküm süreci başlayacak. O zaman nükleer çöpler (kibarca) ne olacak? Bu işlerin bedelini kim ödeyecek? Radyoaktif atık içeren muzlarla büyümüş çocuklarımız mı?
  • Yoksa, Mersin'in Gülnar ilçesinde yapılan 23 Nisan törenlerinde "Enerjimiz de keyfimiz de yerinde" diye slogan attırılan çocuklarımız mı? 
  • Çocukları pis oyunlara alet etme fikri hangi tip, hangi tarz salakların aklına gelir? Hangi menfaatler insanları küçültür? Anlamıyorum...
  • Böyle parlak fikirlere kafa yoranlar, ellerine kalem kâğıt alıp ufak bir hesabı neden yapmazlar onu da anlamıyorum. 

Hesap-kitap adamı denen siyasi tiplerin elinde genellikle nalıncı keseri bulunur. Ortak vasıfları yeteneksiz muhteris olmalarıdır. Onun için biz oturup hesabı kendimiz yapalım; Veriler sade ve açık, hesap da o nispette kolay; Türkiye'nin elektrik kullanımında kayıp-kaçak oranı %15! Bu kayıp %3 azaltılsa Akkuyu'ya gerek kalmayacak!

Bu memlekette hesapları kim yapıyor? Onu da anlamadım!



31 Ekim 2013 Perşembe

KİM HARAKİRİ YAPACAK?


Aklımın almadığı şeyler oluyor. Uzatmadan konuya gireceğim. Konu; nükleer santraller... Özeti; Japonya ve Rusya Türkiye'de nükleer santral inşa etmek üzere kolları sıvadı. İki santral de deniz kıyısında. Mersin ve Sinop.

Bu iki ülke hem inşaat hem riskler yönünden deneyimli. Bu, ilk bakışta iyi bir şey gibi gözüküyor. FAKAT...

Rusya'da neler olup bittiğini bilmek pek mümkün değil. Diğer taraftan 1986 yılındaki Çernobil faciasını unutmak da mümkün değil. Yirminci yüz yılın İLK büyük nükleer kazası olarak tarihe geçen olayda facia diyebileceğimiz iki olgu yaşanmıştı. Birisi bizzat santralin patlaması, diğeri zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanının milleti salak yerine koymasıydı.

Japonya ise gene aynı yüzyılın nükleer mağduru... Tepesinde patlayan bombanın kulak çınlaması geçer geçmez nükleer yatırıma milyarlar harcayan ülke. Depremlerden ders almalarını övdüğümüz, sorumluların onurları için harakiri yaptıkları ülke! Buna rağmen 2011 yılında Fukuşima felaketini yaşayan ülke. İşte bu büyük sanayi ülkesi, Fukuşima santralinde yaşanan sızıntı sonrası nükleer enerjiden vazgeçip mevcut 53 santralini kapatmaya başladı. Ayrıca deniz kenarına santral kurulmasının yanlış olduğunu açıkladı...

Diğer bir büyük sanayi ülkesi Almanya, reaktörlerinin tamamını 2022'ye kadar iptal etmiş olacak...

Bu girizgahtan sonra cevaplarını merak ettiğim sorulara geçiyorum. Fazla değil, sadece iki, bilemedim üç soru. Birisi bizim aymazlara, birisi caponlara, birisi de alo fetva hattına;

- Başkaları nükleer santrallerini kapatıp yatırımlarını yenilenebilir enerji kaynaklarına kaydırırken, neden bizimkilerden birisi telefon açıp "kardeşim neden kapatıyorsunuz, yerine ne koyacaksınız?" diye sormuyor? Veya aklı başında birilerine, üniversitelere filan danışmıyor?
- Nükleer santralleri ve ayrıca deniz kenarında yapılmalarını sakıncalı bulan ülkenin mühendisleri, bize gelince neden deniz kıyısında santral inşa ediyor?

Deniz kenarının sakıncası tsunami dolayısıyla olabilir. Fakat deniz suyunun ısısını artırması nedeniyle de olabilir. Japonya'da birincisi, bizim denizlerimizde ikincisi daha önemli olabilir. Bu gibi detaylar benim işim değil. Uzmanları aylardır dil döküyor. Benim sıradan bir vatandaş olarak merak ettiğim başka bir şey var. Üçüncü soru bu merakımı gidermek için. Herkes soruyor ya, alo fetva hattına sorayım dedim;

-İlle de patlaması şart değil, varlığıyla bile çevre sorunlarına yol açacak santrallerden kötü kokular yükselmeye başladığında vebali kimin boynuna dolanacak? Kim cehennemlik olacak? İnatla bu santralleri yapma kararı verenlerden birisi mi? Yapanlardan birisi mi? Aynı soruyu caponcaya tercüme edersek, ilk olarak hangisi harakiri yapacak?

Merak ediyorum, kim daha onurlu davranacak?