Feyza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Feyza etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Aralık 2012 Pazartesi

TUTKU!

"Duyduğuma göre kanserinle tutkulu bir aşk yaşıyormuşsun! Tutkular zamanla insanı esir alır, hasta eder. Ne zaman, nasıl kurtulacağını bilemezsin. Eline yapışmış bir koli bandı gibidir. Ne kadar sallarsan salla seni bırakmaz! Ama artık kurtulma zamanı! Ayrılık vakti geldi. O seni terk etmediğine göre (manyak aşık!), sen onu terk et. Aldat onu, sana ihanet ettim de, sana layık değilim de, sevmiyorum de, terk et! Terk et ve geri dön!"

Bu yazıyı Feyza için 13 Şubat 2011'de yazmıştım. O da cevap vermişti:

"Hocammm.. sen şaşırdın galiba.. Bu Manyağa senin söylediklerinin yarısını söyleyeyim de Altunizade'nin orta yerinde kalpten mi bıçaklanayım !!.. Tutkusunu söndürmek için yeni yollar arıyorum, merak etme döneceğim.."

Merak ediyordum. Her çalan telefon zili asabımı bozuyordu. Telefonumu kapadım. Zannettim ki telefon kapanınca kötü haber gelmez! Zannettim ki haberim olmazsa her şey son bıraktığım yerdedir. Kitap okuyordur, Mustafa'ya kızıyordur. Bira içiyordur veya kanserini yazıyordur...

Merak ediyordum, terk edebilecek mi diye... Yanlış anlamış. Onu terk edeceğine bizi terk etti. Belki de daha iyi oldu. Terk etseydi bu manyak kesin onu bıçaklardı. Terk etmedi. Manyak geldi, Altunizade'nin orta yerinde bizi bıçakladı... 


9 Aralık 2012 Pazar

FEYZA


Kaybettik!

Sabah saat sekizdi. Kalktım, banyoya gittim, yüzümü yıkadım, traş oldum. Giyindim. Pencereden baktım. Hava kapalı, yağmurlu ve soğuktu. Atkımı boynuma doladım. Ayakkabımı giydim. Şemsiyemi aldım. Dışarı çıktım...


Telefondaki ses, Feyza'nın kızı Aslı; kaybettik demişti.

Feyza'yı kaybetmişler...  
Son görüldüğü yer bir erguvan ağacının altıymış. 

Bulmaya gidiyorum... 
Çimlere uzanmış, bulutları seyrediyordur...


18 Şubat 2011 Cuma

Feyza'dan...

SAKA KUŞUNUN AKLIMA GETİRDİKLERİ..


Saka Kuşu denemeni okuyunca - bu arada seyahat ve bu tarz yazılarını çok keyifle okuyorum - benimde aklıma yaşadığım iki kuş hikayesi geldi..Paylaşayım dedim..

971 Haziranında Ankara'da sıcak bir gece ,.. Eskişehir yolundaki Devlet mahallesi lojmanlarının giriş katında Üniversite 1.sınıf talebesi olan kız çocuğu finallere hazırlanıyor,.. dalmış , harıl harıl ders çalışıyor . Evde yalnız, babasıyla annesi komşularda , kardeşi her zamanki gibi sokakta..
Bir anda salonda bir gürültü patlıyor , kocaman bir kedi Fransız balkondan içeri atlıyor.. Kafesteki Kanarya'nın çığlıklarıyla , Kızın çığlıkları birbirine karışıyor ve Kız kendini odasına kapatıyor. Niye ?.. Tavuklar dahil bütün hayvanlardan korkuyor, annesini çocukken ısıran köpeğin sayesinde !! ..
Bir süre sonra sakinleşip dışarıyı dinliyor ve seslerin kesilmesiyle de salona çıkıyor,.. bakıyor , kedi gitmiş ama kafes yerde, neyse ki Babasının sevgili Kanaryası ölmemiş kafesin bir köşesinde büzüşmüş kalmış, hemen kafesi düzeltiyor ortalığı toparlayıp, sıcak mıcak dinlemeden bütün kapıları pencereleri kapatıp yatıyor ve uyuyor..

Sabah kalkınca - muhtemelen bir Pazar günü sabahı herkes evde zira - bakıyor ki babası ve kardeşi pek üzgün , - annesi !?.- Ne oldu ?.. diye sorunca, kuşlarını kafeste ölü bulduklarını söylüyorlar , O ' da akşam olanları anlatıyor ,.. Babası acı acı bakıp -eh be Kızım,. bir kediyi kovamadın mı , demek ki ödü patlamış hayvancağızın - diyor..

Bir daha hiç kuşları olmuyor, havadakiler dışında !!..

Ama Kız ahdediyor hayvanlarla dostluk geliştirmeye , yıllar süren çabaları sonucunda , şimdilerde komşuların Kedileri kapı açtırıp evin zilini çalmak üzere onun işten gelişini bekliyorlar ,..Sokak köpekleri taksiden inince yanına gelip hoşgeldin selamı veriyorlar,.. Kumrular penceresinde doğurup yavrularını büyütüyorlar,. Martılarla uzun yıllara dayanan dostluğu artık bir başka boyuta taşınmaya hazırlanıyor !!..

Bu öykü ise 977'nin soğuk bir Ankara akşamında geçiyor..

Kız çocuğu büyümüş ,. evlenmiş,. kocasının bir akrabalarına özel bir yemek için davet edilmişler.
Gidilmiş ,sohbet edilmiş, yemek odasına sofraya davet edilmişler , kalabalık bir akşammış uzun bir sofra kurulmuş ve sofranın orta yerindeki koca bir tepside ise küçük küçük 20-30 tane kızarmış tavuk benzeri hayvanlar varmış..

Ev sahibesi hadi hadi oturun soğutmayın devamını getiriyorum deyip herkesi masaya oturtmuş , Kız ise şaşkın şaşkın bakınıp, bunların ne olduğunu anlamaya çalışıyormuş , tam o sırada misafirlerden birinin "bu Güvercin ziyafetini yeni Geline borçluyuz ne zamandır yemiyorduk" demesiyle olayın farkına varıp ,.. kendini önce yemek odasından sonra da evden dışarı atmış.

Anadoluda Kuş yemekleri yapıldığını üstelik hatırlı misafirlere sunulduğunu o gece öğrenen İstanbullu Kız !!. O gece den sonra yıllar boyu hiç bir yerde kendi pişirdiği tavuk dışında tavuk yemediği gibi ,.. hâlâ gittiği restoranlarda Denizden çıkanlar ya da Köfte dışında bir şey yememeye çalışmaktadır sürprizlerle karşılaşmasın diye..

Feyza Dinç, 18/şubat/2011 http://wwwfeyza.blogspot.com/

16 Şubat 2011 Çarşamba

YARISINI BİLMEK!

Her şeyin yarısını bilmek iyidir.
(veya bazı şeylerin)
Ne gibi?
Yola çıkmışsan
geri döneceğini zannetmek,
Hastaysan, kanser olmadığını
Kansersen, metastaz olmadığını
Karaciğerde varsa, akciğerde olmadığını,
Sol akciğerinde varsa, sağda olmadığını...
Öleceksen, henüz ölmediğini
bilmek
veya
ne zaman öleceğini
bilmemek gibi...



13 Şubat 2011 Pazar

FEYZA'YA

Duyduğuma göre kanserinle tutkulu bir aşk yaşıyormuşsun! Tutkular zamanla insanı esir alır, hasta eder. Ne zaman, nasıl kurtulacağını bilemezsin. Eline yapışmış bir koli bandı gibidir. Ne kadar sallarsan salla seni bırakmaz! Ama artık kurtulma zamanı! Ayrılık vakti geldi. O seni terketmediğine göre (manyak aşık!), sen onu terket. Aldat onu, sana ihanet ettim de, sana layık değilim de, sevmiyorum de, terket! Terket ve geri dön!