5 Haziran 2013 Çarşamba

DİK DURMAK!

Suriye Dışişleri Bakanı Umran Zoabi "Erdoğan şiddete son vermeyecekse istifa etmeli" dedi ve güvenlik sebebiyle (:))) Suriye'li vatandaşların Türkiye'ye seyahat etmemesini tavsiye etti. Bu noktadan sonra gülen surat mı yapayım, yoksa parantez içinde ünlem işareti mi koyayım karar veremedim.

Sayın Bakan devam etti; "Bunlar, ülkeyi dünyanın en büyük gazeteci hapishanesine dönüştüren kişinin sahte demokrasisinin bir sonucu..."

Burada bahsedilen ülke, siz deyin bipolar, ben diyeyim multipolar duygudurum bozukluğundan mustarip, bizim pek yalnız ve pek güzel ülkemiz, adı geçen kişi de Sayın Boşbakanımız olmakta...

Suriye'li Bakan'ın, sağır sultan da anlasın diye beden ve kol diliyle devam ettiği konuşmasının son kısmı "off the record" olduğundan burada yazamıyorum...  Sayın Bakan'a bu güzide fırsatı veren olaylar, boşaltılarak sıfır sorunlu bölge yapılmak istenen Taksim'de patlak verdi. Her şey, gezi parkındaki serin gölgeli ağaçların yaşam tarzına müdahale edildiği gün başladı. Zorunlu mübadele celbi alan ağaçlardan yükselen çığlık bütün Türkiye'de duyuldu. Sonrasını biliyorsunuz. İnsanlar Taksim'e koştular. Ağaçlara sarılıp hem onların, hem kendilerinin hakları için direndiler...

Ak tolgalı TOMAbaşı evinde ayran içip Cüneyt Arkın filmi seyrederken olayları haber aldı. İlk cevabı "N'ayır, n'olamaz!" şeklinde oldu. Valiyi aradı. O da "N'ayır, n'olamaz" dedi. Ona da başka birisi "N'ayır, n'olamaz" demişti. Hepsinin aynı filmi seyretmesi olamazdı, ama olmuştu. Emir demirden keskindi. TOMA'larla destekli polis güçleri Taksim'i işgal güçlerinden kurtaracak, çapulcuların, teröristlerin ve de dış mihrakların ağzına biber sürülecekti.

Bu kısmı da biliyorsunuz. Kabaca da olsa, dolaylı da olsa bir şekilde öğrendiniz. Baktınız ki sizin çocuk orada, sizin çocuk yoksa da sizin takım orada, Fener, Galata, Çarşı filan, bir şekilde taraf oldunuz. Normaldir. Bu sırada normal olmayan bir şey oldu. Daha doğrusu normal olmayan bir şey daha oldu. Taksim'den aşağı (afedersiniz), Kasımpaşa  tarafından bir ses geldi. Seçim zamanı toplumun her kesimini kucaklamaktan bahseden Sayın Boşbakan, yüzdenin öbür ellisiyle külahları değişti. Olan biteni bir ucundan Ergenekon'a bağladı, "astılar, zehirlediler" dedi, işin içinden çıktı. Ardından da "Kusura bakmayın, biz dik dururuz" dedi.

Kusuruna bakmadık, ama biz de bu lafı bir atasözüne bağladık:

Boş başak dik, dolu başak eğik durur...

Amin Maalouf'un "Afrikalı Leo" kitabını okurken satırların arasında aynı başaklara rastladım.  Başakların içi boş olunca Anadolu'da da, Po ovasında da bir şey değişmediğini anladım. Cenova'lı tüccar Marino, sonradan Afrikalı Leo diye anılacak genç tüccara alçakgönüllülükle ilgili bir ders veriyor; ...Varsıllık ve güç, sağduyunun düşmanıdır. Bir buğday tarlasında kimi başakların dik durduğunu, kimilerinin de boyun büktüğünü görmüyor musun? Dik duranların içi boştur...

Atasözlerinin hangi dağları aştığı, hangi akıllara seslendiği, hangi boşbakışlara anlam yüklediği bilinmez. Atalarımız bunun için de bir söz etmişler; Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az...






1 yorum:

  1. Benden de mitolojik bir öykü;
    Doğa ve verimlilik tanrıçası Side,küçük kızıyla çiçek toplamak ve çelenk yapmak için Manavgat nehrine gider.Rankli ve çiçekleri parlayan yapraklı bir ağaçtan kızına vermek üsere bir dal kopartır.Kötü insanlardan korunmak üzere bir ağaca dönüşmüş peridir bu ağaç aslında.Kopan dalın yerinden kanlar fışkırır Side korkar kaçmak ister.Ancak çok geçtir.Ayakları yere kök salar .Artık o da bir ağaçtır.Büyük bir hata yaptığını söyleyen Side etrafındakilere;bundan böyle kan rengi meyvelerimle,doğanın ve yaşamın simgesi olacağım.Kızımı sık sık getirin ,Gölgemde oynasın.Ona bir ağaca zarar vermemesi gereğini söyleyin.Çünkü belki de herbiri ağaca dönüşmüş bir tanrı olabilir.

    İste Side/Nar 'ın öyküsü.
    Nar /Bereket /Çoğalma,
    Tanrı /ağaç
    Ağaç /kırma,kopartma ,zararverme
    Gençlik / özgür yaşam
    Düşün /üret/Çoğal

    YanıtlaSil