13 Ocak 2011 Perşembe

SİLAH NE İŞE YARAR?

Yıllar önce bir gazetede kendini “doğa aşığı” olarak tanımlayan 12-14 yaşlarında bir çocuğun söylediklerini okumuştum. Avcıların gelişigüzel avlanmasından yakınıyor ve ileride kendisi için avlayacak hayvan kalmayacağını söylüyordu. Okuduklarımın hepsini aklımda tutmaya çalışmam, fakat bu sözlerdeki derin çelişkiyi yıllarca unutmadım. Doğa sever çocuk, kendisine öldürecek hayvan kalsın diye başkaları öldürmesin istiyor! Av dediğiniz şey sonuçta (avcılar ne kadar inkar ederlerse etsinler) hayvanları zevk için öldürmek! Buna spor adını verenler de var. Dağ-tepe yürümek spor olabilir ama kendi halinde dolanan hayvanları ateş edip öldürmenin neresi spor sayılabilir? Hele kocaman geyikleri öldürmek neden usta avcılık sayılsın? Kendilerini nişancı sayıyorlarsa 50 metreden fareleri vursunlar da görelim. Doğanın kendi dengesini bozan tek canlı insanoğlu değil mi? Neden bir de spor yapıyoruz diye bir yalanın arkasına sığınıyorlar?

Burada esas amacım avcıları kınamak değil aslında. İnsanlarımızın giderek artan şekilde silahlanmasını kınamak istiyorum. Buradaki bahanenin adı da “korunmak”. İnsanlar korunmak için silah ediniyorlar. Kanunlar silahlanmayı kolaylaştıracak şekilde düzenleniyor. Gündemde olan yeni tasarı kanunlaşırsa, bir silahın bile gerekliliğini tartışmak gerekirken, insanlar 5 silah sahibi olabilecek. Hem de 18 yaşından itibaren! Bu korunma değil, olsa olsa bir savaş hazırlığı olabilir! Vaktiyle başbakanın milletvekillerine kitap yerine tabanca hediye ettiği bir devir de yaşadık. Nedense kitaplar hediyeden sayılmıyor ülkemizde. Terörle mücadele adı altında koruculuk düzeni icat edip insanları silahlandırdık, üzerine para da verdik ama terör bitmedi. Husumet davalarında hayatlarını kaybeden herkesin elinde veya belinde bir silah bulduk, gene vazgeçmedik. Çocuklarımız düğün şenliklerinde hayatlarını kaybettiler, havaya kurşun atmaya devam ettik. Havaya ateş etme ilkelliğini gelenek saydık. At avrat silah diye türküler yaktık. Bunu da erkeklik sandık.

Silah insanı korur mu? Oyun yazarı Anton Çehov “sahnede bir silah varsa mutlaka patlamalıdır” der. Biz de içinde silah bulunan senaryolar yazalım ve silahın sizi koruyup koruyamayacağına bakalım:
  • Soğuk, yağışlı, gözün gözü görmediği bir gecede kapınız çalınıyor. Kim o sorunuz cevapsız kalıyor. Birden korkuya kapılıyorsunuz. Evde (Allaha şükür!) daha önce böyle zamanlar için tedarik ettiğiniz bir tabanca var. Elinize alıyor ve kapıyı açıyorsunuz. Karşınızda tabancasını size doğrultmuş birisi var. Önce kim ateş eder?
  • Diğer bir senaryo; gece yatağınızda uyuyorsunuz. Başucunuzdaki komodinde bir tabanca duruyor. Gecenin ilerlemiş saatinde evin içinde birisinin dolaştığını fark ediyorsunuz. Size doğru yaklaşıyor. Elinde bir tabanca var. Bıçak da olabilir. Karanlıkta iyi fark edemiyorsunuz. Hemen komodindeki silaha doğru bir hamle yapıyorsunuz. Hırsız da sizin bu hamlenizi fark ediyor. Kaçabilir, fakat gözünü karartmış bir kere, daha eve girerken karar vermiş: direnirse canına okurum diye…
  • Bir diğer senaryo (bir gazetecinin (HP) gerçek hikayesi); ölüm tehdidi alıyorsunuz. Müracaat ediyor ve ruhsatlı bir tabanca temin ediyorsunuz. Belinize takınca kendinizi daha bir güvende hissediyorsunuz. Aradan zaman geçiyor. İşyerinize giderken tam karşıdan size doğru deli gibi koşan birisini görüyorsunuz. İşte bu o katil olabilir diyorsunuz, eliniz belinize gidiyor. Fakat o da ne? Silah yerinde yok. Olsa çıkartıp adama ateş edeceksiniz, fakat silah yok! Derken adam koşa koşa gelip yanınızdan geçip gidiyor. Meğerse ilgisiz bir adammış! Ya silah yanınızda olsaydı?
Bu senaryoları daha da çoğaltabilirsiniz. Hepsinin tek bir sonucu var: silah sizi (bizi) korumaz. Ancak karşınızdakini kışkırtır, tahrik eder. Hele bizimki gibi bir ülkede insan kötü niyetli olmasın! Silahı olmasa bile üzerinize yürür, dayılanır, daha saldırganlaşır. Silahı varsa ateş eder, en iyi ihtimalle havaya sıkar veya dizinize boşaltır mermileri. Siz karar verinceye kadar iş işten geçer. Kültürünüz, akl-ı seliminiz, ne ad verirseniz, sizin elinizi kolunuzu bağlar (iyi de yapar!). Tabanca sizin elinizde külçe gibi ağırlaşır, tetik kor gibi yakar. Ateş etmek kolay değildir. İnsanı sırf insan olduğu seviyorsanız, veya inancınıza göre, yaratandan ötürü seviyorsanız, içinizde biraz sevgi varsa, veya korku varsa (gene yaratandan ötürü) ateş edemezsiniz. Ettiniz diyelim. Bu sizi ancak bir katil yapar, kahraman yapmaz, savaşta bile!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder