20 Nisan 2009 Pazartesi

TEPKİ

Türkan Saylan ve Mehmet Haberal'ın gözaltına alınmaları nedeniyle yazılmış ve 20 Nisan 2009 tarihinde  dijital ortamda yayınlanmıştır.

Gönderme tarihi: Pazartesi, Nisan 20 09:49:40 2009
Konu: tepki
Dostlarım,
Konumuz Ergenekon, ETÖ vb değil. Konumuz özgürlükler, demokrasi ve adalet, üniversitelerin ve ülkemizin geleceği…
Aşağıda bir metin göreceksiniz. Bu metinde son dönemde gündemimizden düşmeyen bir takım olayların sadece bir kanadıyla ilgili olarak görüş ve düşüncelerimi yazdım. Burada yazdıklarımın hepsine katılmayabilirsiniz, eksik veya fazla bulabilirsiniz. Ya da farklı görüşleriniz olabilir. Tamamen karşı da olabilirsiniz. Ben görüşlerimi dile getirdim. Siz de getirin, ama altına imzanızı da koyun. İlk metni bozmadan (çünkü, o bana aittir!), altına görüşlerinizi ekleyin. Aynen katılıyorsanız “katılıyorum” deyin. Eğer bütün bu olanları yok farzediyorsanız, bu yazıyı da silin.
Düşünüyorsanız, toplantılarda, arkadaşlar arasında konuşuyorsanız, artık yazmak zamanıdır. Ama karşı düşüncelere de saygılı olun, aşağılayıcı ifadeler kullanmayın. Bu gemide hep birlikte yol alıyoruz. Dipten sızan suyu da hep birlikte boşaltacağız. Biliyorsunuz tulumbalar bir aşağı bir yukarı hareket eder, sonunda su boşalır, tekne yüzmeye devam eder…
Siz de yazın! İlk metnin altına ekleyerek arkadaşlarınıza gönderin, tartışın ve gene düşünün...
                                                                                              
SÜREKLİ GÖZALTI
 Ülkemizin saygın Üniversitelerinin Rektörlerinin ve öğretim üyelerinin, ayrıca Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan’ın ve dernek organlarının karşı karşıya kaldıkları davranışlar antidemokratik ve hiçbir şekilde onaylanmayacak müdahalelerdir. Soruşturma ve arama, bilgi toplama yöntemleri evrensel hukuk esaslarına uymamakta, tarihte örneklerini görüp nefretle kınadığımız hukuk dışı uygulamaları anımsatmaktadır. Anayasamızda yer alan temel özgürlük ve haklar açıkça sınırlanmakta ve baskı altında tutulmaktadır.
Üniversite kavramı uzun bir süredir prestij kaybına uğramaktadır. “Biz yaptık, oldu” mantığıyla olanakları ve verimliliği düşünülmeden, plansız, programsız yeni üniversiteler (!) açılmakta, öğrenci kontenjanları hesapsız artırılarak işsiz ve mutsuz bir gençliğin tohumları atılmaktadır. Üniversiteler ve paralelindeki kuruluşlar bilimsel düşünce ve eylemlere önderlik eden, her türlü dogmadan uzak, tartışmalara açık, dünyadaki benzerleriyle yarışan bilim yuvaları olmaktan çıkmakta,  sorgulamayan, araştırmayan, ezberci, tek tip istihdam odakları haline gelmektedir. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kuruluşlar tarafından burs verilen öğrencilerin kimlikleri sorgulanarak ayırımcılık ve bölücülük yapılmakta, üniversitelerdeki seçimlerde mezhep farklılıkları bilimsel kimliklerin önüne geçebilmektedir.
Üniversitelerin geleceği ipotek altındadır. Normal şartlarda düşüncelerin özgürce harmanlandığı kurumlar olması gereken üniversitelerin ve çağdaş düşüncenin önüne set çekilmekte, sınırlar çizilmektedir. Bu çizginin dışına çıkan üniversiteler, rektörlerinin kişiliğinde saldırıya uğramakta ve kulağından çekilerek hizaya sokulmaktadır. Üniversitelere girerken yapacağı araştırmaların heyecanını taşıyan gençler, araştırma yerine “araştırıldıkları” bir ortamla karşılaştıklarında kafaları karışmakta, yüksek bürokratından sıradan insanlarımıza kadar herkes, sürekli izlenme ve dinlenme baskısı altına yaşamanın dayanılmaz zevklerini (!) tatmaktadır.
Bir üniversite mensubu olarak, bu sancılı dönemin sona ermesinde toplum sorunlarına duyarlı sivil toplum kuruluşları ile evrensel ilkelerin savunucusu hukukçularımızın büyük katkısı olacağına inanıyor, aydın insanlarımızın bu eziyetleri zerre kadar hak etmediklerini düşünüyorum. Adalete güveniyor, fakat suçlar kesinleşmeden yapılan tutuklamaları, özgürlükleri kısıtlayan, toplum vicdanını yaralayan her türlü akıl dışı yöntemi kınıyorum.


Şeriat istemiyorum. Fakat darbe tehditi altında, ya da bundan pek farkı olmayan bir polis devletinde yaşamak da istemiyorum. Çocukların polisten korkmalarını değil, onları sevmelerini istiyorum. Ellerinde taş izi aranmasın istiyorum. Toplumun tamamının temsil edildiği, adaletten kaçmak için değil, adaleti yüceltmek için kullanılan bir meclis, yolsuzlukların ört bas edilmediği, ülke zenginliklerinin yağmalanmadığı, inançların istismar edilmediği, üniversitelerin kuşku değil bilim ürettikleri, ezberci değil, düşünen ve soran insanlar yetiştirdiği bir Türkiye istiyorum. Ülkemin önündeki uzun yolun sadece evrensel hukuka, başkalarının hak, inanç ve düşüncelerine saygılı, lider sultasının olmadığı, sulandırılmış değil, gerçek "demokrasi" ile aydınlanacağına inanıyorum.