20 Ekim 2018 Cumartesi

KINAMA


Dr. Edip Kürklü, anımsadığım ilk kurban! Uzmanlık eğitimimin ilk dönemini geçirdiğim İstanbul Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, bu değerli kalp cerrahının sevgili eşi Dr. Sema Kürklü ile tanışma mutluluğuna erişmiştim. "Hunhar" diye bir tanım varsa o cinayetin adıdır.

Camia olarak bu üzüntüyü paylaşırken "Son olsun" demek aklımıza gelmemişti, çünkü daha önce değil öldürmek, doktorlara en ufak bir saygısızlık yapmak bile kimsenin aklından geçmezdi. 

Fakat son olmadı...

Hunhar cinayetler devam etti ve giderek sıklaştı. 
Dr. Göksel Kalaycı
Dr. Cengiz Çetin
Dr. Ali Menekşe
Dr. Tolga Erdem
Dr. Ersin Aslan
Dr. Mustafa Bilgiç
Dr. Kamil Furtun
Dr. Fikret Hacıosman aklıma gelen, veya aklımdan çıkmayan diğerleri... Kendilerini saygıyla anıyorum.
Öldürülenler dışında son 6 yılda kayıtlara geçmiş 68000 şiddet olgusu bildiriliyor. Kayıtlara geçmeyenler en az 3 mislidir, şiddetten sayılmayan taciz olayları hariç...  Yanlış asansöre bindikleri için kendilerini uyaran bir doktoru döverek bacağını kıran vahşilerin varlığını biliyorum.

Ve de intiharlar...

Dr. Melike Erdem 2012 yılında çalıştığı hastanenin çatısından atlayarak intihar etti. Son mesajı "dayanamıyorum..." olmuştu. Başhekimlikten gönderilen savunma istemini kasılmış parmakların arasından zor aldılar.  Aslında bu bir intihar değil cinayetti ve asıl suçluyu kör balıkçı bile görmüştü. 

SABİM terör hattı cinayetle ilgisini reddetti. Sağlık hizmetinin değerinin kağıt üzerindeki rakamlarla gösterilemeyeceğini kimse fark etmedi. Sağlıkçılar modern kölelerdi ve efendi ne derse o olacaktı. Son üç yılda hekim, hemşire ve diğer personel dahil 341 sağlık emekçisinin intihar etmiş olması kapitalist düzen içinde münferit olaylardı. 
Yazıklar olsun! 
Olayların bir de başka yüzü var. Başka diyorum, çünkü bir sıfatla pekiştirmek, bu insanlara karşı öfke yaratmak gibi bir niyetim yok. Bence asıl vahim olan, çevremizde bu şiddet olaylarını haklı bulan, doktorlara da ağızlarının payını vermek gerekliliği düşünen ve bunu açık açık ifade eden insanlar bulunması ve bu kişilerin pek de azımsanmayacak sayıda olması...
İnsanları bu kadar pervasız yapansa sosyal medyanın ta kendisi! 
Yüz yüze söylenemeyecek sözlere, edilmeyecek küfürlere aracı olan sosyal medya!
Ve bu sosyal medya ortamında; kendi sanal aleminde yaşayan, kim bilir hangi hayal kırıklığını veya kompleksini tatmin etmeye çalışan, sahte isim ve kimliklerden cesaret alarak içindeki kötülükleri kusan insanlar...
Çok uzun bir tahsil hayatından sonra mesleğe atılmış, mecburi hizmet vs derken (lafta değil gerçekte) gecesini gündüzüne katmış, halkına sağlık hizmeti vermeye çalışan, bir yandan da devamlı okumak ve kendini geliştirmek zorunda olan, bu uğurda gerektiği zaman ailesini ve çocuğunu bile ikinci planda bırakan hekimlere, kim bilir hangi dürtülerle saldırmaktan keyif alan zavallı insanlar...
Meslektaşımızın maruz kaldığı vahşet üzerine sosyal medyada yapılan şaşırtıcı yorumlar, sağlıkçılara uygulanan şiddeti destekleyen paylaşımlar içinde bulunduğumuz ortamın korkunçluğunu yansıtıyor. Sağlıkçılar; hekiminden hemşiresine, teknisyeninden hasta bakıcısına tehlike içindeler. Muhatap oldukları insanların hangisinin zihninden neler geçtiği belli değil. Fünyesi çekilmiş bomba gibiler. Bu insanlara cahil diyemiyorum çünkü her eğitim (!) seviyesinden varlar. Ortak yanları ilkel dürtülerle hareket etmeleri ve şiddeti yaşam tarzı haline getirmeleri. Örnekleri hastane koridorlarında olduğu gibi trafikte, sokakta veya evlerde, aile içinde, her yerde kolaylıkla görülebilir. Konunun objesi insan veya hayvan olmuş, o da fark etmiyor. Ayrıca bu saygısız ve sevgisiz insanların sayısı giderek artıyor, şiddet günlük yaşamın bir parçası haline geliyor...

SON SÖZ
Bu kötü tablonun ressamı bizzat siyasi erktir. Bir yandan eğitimi çorbaya çevirerek toplumun kültürel damarlarını tıkayan, diğer yandan hekimleri aç gözlülükle itham ederek değersizleştiren, performans yalanıyla hekimliği mekanikleştiren ve hak aramanın sınırlarını aşan şikâyet imkânlarıyla sağlıkçıları halkın önüne atan, şiddeti önlemek için hiçbir şey yapmayan,  göstermelik kanunlar dışında işe yarar hiç bir eylemde bulunmayan siyasi iktidar unsurlarıdır. Bozdukları tabloyu düzeltmek de onların görevidir…