(Bodrum, Ağustos 2013)
Her şeyi
bilen mavi balık tembel tembel gerindi. Bir yıl daha yaşlanmıştı. Gözleri yeşil
balığı aradı. Göremedi. Biraz yüzüp adanın ardına bakmaya niyetlendi, vazgeçti.
Sırtının orta yerindeki ağrı keyfini kaçırdı. Eti mi, yoksa kemiği mi ağrıyor,
anlamadı. “Kılçık erimesi” dedi. Soğukta
kılçıkları sızlıyordu. “Güneye inmek lâzım…”
Son bir
defa sahile kulak verdi… İnatla çocuklarını sudan çıkarmaya çalışan babalar ve
inatla denizden çıkmayan çocuklardan başka kimse kalmamıştı. İskelede oturan
yaşlı bir kadınla, fırfır mayolu, pembe gözlüklü bir kız dikkatini çekti. Kadın
gazetesini bırakıp gözlüklerini çıkardı.
Pembe gözlüklü kız, yakın gözlüklerini silen kadına sordu:
“Aneaane, aneaane; babam
annemi mi dövsün, beni mi dövsün?”
Mavi balık kulaklarına inanamadı. Birine söylesem uyduruyorsun
der dedi, sinirle gerindi. Sırtı kuyruğuna kadar pul pul oldu. İnsanlar
anlaşılmaz yaratıklardı. Bu nasıl bir soruydu? “İnsanlık hali” dedi. İnsan olmadığına sevindi.Demek ki dedi, baba anneyi dövüyor. Baba kızını da dövüyor. Ya da baba anneyi dövüyor. Kızını seviyor. Kız anneyi seviyor. Babayı da seviyor veya sevmiyor. Kız babaya beni döv diyor. Babam beni dövmez diyor. Baba geliyor, ikisini de dövüyor. Bu artık normal bir şey olmuş. Yemek gibi, içmek gibi… Kız anneanneyi merak ediyor. Niyeti anneannenin kimi daha çok sevdiğini öğrenmek! Kızını mı, yoksa torununu mu? Anneni dövsün derse, onu sevdiğini anlayacak! Seni dövsün derse, annesini kıskanacak!
Dayak, dövmek, vurmak bilmediği şeylerdi. Bir de zorbalık, zulüm,
cefa, eza, çile, işkence gibi şeyler vardı. Aklı karıştı. Tekrar çocuğa bakıp aklını
ve konuyu toparladı. "Sadece çocuk" dedi. Ana, baba ve çocuk! Demek ki bazen
birisinin diğerini dövmesi gerekiyor. Bildiği başka durumlar da vardı. Kadın ve
erkek, kız ve oğlan ve diğer oğlan… “Erkektir, döver” demişti bir gün bir
kadın, bir başka kadına… Buna “Deneyim” deniyordu ve deneyim, balıklar için de
önemliydi.
Deniz kıyısı insanların birbirine verdiği sözlerle doluydu. “Sensiz yaşayamam” diye yemin etmişti bir gün bir oğlan, bir kıza… Yaşadığını balık gözleriyle bile görmüştü mavi balık. Başka bir gün, başka bir oğlan, başka bir kızı çok seven ve de sevmekten dövesi gelen oğlan; “seni yâr etmem başkasına” demişti. Falezlerin dibine düşen kız, o kızdı. Sonra dalgaların kayalara çarptığı bir başkasını anımsadı... İtilen veya itilmiş, kalpleri kayalara çarpmadan çok önce kırılmış kızlar… Çok sevmişlerdi ve çok ölmek istemişlerdi.
“İnsanca şeyler!”
dedi, rahatladı. Bunlar balık âleminde rastlanmayan şeylerdi.
Bir bilenin dediği gibi: Balıklar düşünmez. Onlar her şeyi bilir!
Ertesi gün denize inen yolda, kara gözlü baba, pembe gözlüklü kızına sordu:
"Benimle olduğuna mutlu musun yavrum?"
Mavi balık bu soruyu saçma buldu. "İnsanlar..." dedi, "saçma sorularda üstlerine yoktur..." Kafasını iki yana sallayıp geldiği yere, Gökova'ya yöneldi. Pembe gözlüklü kızın cevabını merak etmedi...
Ps. Mavi balığın sadece yarısı, yani balık kısmı gerçektir. Mavi balığın hikayesindeki pembe
gözlüklü kız, babası ve söyledikleri ise tamamen gerçektir. Bir çocuğun böyle bir soru sorabileceğine
hala inanamadığım için okurlara da gerçek dışı geleceğini düşündüm. Açıklamamın
sebebi ve hal-i pür melalimiz budur.