12 Haziran 2013 Çarşamba

DEMOKRASİNİN AHUDUDU ÖDÜLLERİ

Memleket toz duman içinde. Biber gazı ters tepmiş, Taksim'e sıkılan gaz Kasımpaşa'yı boğuyor. Gözler önünde bir cinayet işleniyor, kör kayıkçı bile görüyor, iktidar sahipleri görmüyor veya görmek istediklerini görüyor veya istedikleri kadarını görüyor veya görmek istemiyor.

Ortalıkta müthiş bir bilgi kirliliği var. Medya organları kafasına göre takılıyor. Gazete patronları tiraj ve patronaj kaygısında, olaylara at gözlükleriyle bakıyor, şeytanın gör dediğini görüyorlar. Haberler takım ruhuyla ayıklanıyor, editörler kopyala-yapıştır yöntemiyle haber üretiyor... Bereket versin, medyanın akıl açığını kapatan akıllı telefonlar var. Baz istasyonları medya sansürünün asit-baz dengesini bozuyor... Artık turnusol kağıdının rengine bakmak, sapık ve sapkın medyanın haberleriyle yetinmek zorunda değiliz. Gerçek apaçık ortada ve her yerde. Sınırlar parçalanmış, mesafeler kısalmış, dünya küçük bir 3G köyü haline gelmiş. Gerçekler biber gazının örtemeyeceği kadar açık, 140 kelimeye sığacak kadar saf ve net.

Ne TOMAbaşının, ne İlbaşının, ne İçebakanın, ne de Bakanbaşının gördüğünü, görmesini bilen gözler binlerce kilometre uzaktan görüyor. Bu küçücük 3G köyünün bir ucundaki Daily Telegraph gazetesi, Taksim direnişinin ruhunu yakalayan bir ifadeyle; Recep Tayyip Erdoğan "bir dramatik olaylar zincirinin nasıl krize çevrileceği" konusunda herkese ustalık dersi verdi, diyor.

Ne kadar kısa ve anlaşılır! Kendi ülkemizde bir trajedi oynanıyor ve sahneyi en iyi gören yeri yabancı gazeteciler kapıyor. Sahneyle bizim aramızdaysa gazozcu kılığına girmiş sivil polisler veya sivil polis kılığında molotofçular var. Oyunu ancak onların müsaade ettiği kadar görebiliyoruz. Bu haksızlık değil de nedir? Neyse, öyle anlaşılıyor ki oyunun can alıcı sahnelerini gene yabancılardan öğreneceğiz. İşte dış mihraklardan bir kaç örnek:

Times; Erdoğan bu krizi yerel seçimler için bir kampanya vasıtası haline getirmeye çalışıyor. Kendisini barışçı bir demokrat olarak tanımlayıp, protestocuları yağmacı, anarşist ve terörist olarak yaftalıyor...

Bir Katalonya milletvekili; sayın Erdoğan, size bir mesajımız var: Türkiye polis devleti değil, hukuk devletidir... Demokratik hakların engellenmesine, özgürlüğün kısıtlanmasına, baskıcı rejime ve şiddete hayır!

Bu milletvekilinden yurdumun polis devleti olmadığını duymak içimi rahatlattı. Devam ediyoruz:

Economist; RTE: Demokrat mı yoksa sultan mı olacak?

Dergideki resimde RTE sultan kılığında, bir elinde tespih, diğer elinde gaz maskesiyle çizilmiş...

Guardian yazarı Luke Harding; ...Bir lider görevde on yıldan fazla kalırsa "süper adam veya süper kadın" olduğunu düşünmeye başlıyor... Erdoğan otoriter eğilimli popüler bir lider. Devleti daha az Kemalist ve  daha fazla İslamcı kılmak için "sosyal mühendislik" uyguluyor... Gezi parkındaki insanlar çapulcu değil. Hatta onlar için elit diyebiliriz. Ülkenin geleceği, yaratıcı ve eğitimli sınıflar...

Oyunun devre arasında sezonun en kötülerine verilecek "Ahududu" ödüllerinin dağıtılacağını duydum. Jüriye tesir etmemek için adlarını vermeyeceğim. Fakat bazı ipuçları vermemde bir sakınca olmaz. Benim adaylarım, "yanar-döner vali" rolünü büyük bir başarıyla oynayarak en Mutlu olanı, Çapkınlık yaparken yakalanınca, "ben saksıdaki biberleri suluyordum" diyerek kendini savunan "TOMAbaşı" ve kerameti kendinden menkul "İçebakan" rolünde sinsi sinsi Güler biri... Sultan rolünde oynayanı saymıyorum. O rakipsiz, tek ve biricik olduğu için yarış dışı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder